31 Mart 2014 Pazartesi
.................
'Seni her gece minyatür melekler büyüttü,
Elektronik mühendisi olmaya gerek yoktu
tenini anlamak için
kaçak kullandığım elektriğinden
kendime bir sürü yıldırımlar yaptım
az mı çarpıldım ulan ben sana'
az mı''
Elektronik mühendisi olmaya gerek yoktu
tenini anlamak için
kaçak kullandığım elektriğinden
kendime bir sürü yıldırımlar yaptım
az mı çarpıldım ulan ben sana'
az mı''
günaydın.......
Fahişelerin gece mesaisine yeni başladığı, uykumun dikişlerinin tek tek attığı Ve barlar sokağında Çok iğrençti'li vakitlerden biriydi.Kapısında "Gamsız" Girilmez yazan Bir Bardan yeni çıkmış ve yolun hemen karşısında duran eski bir banka oturmuş
Sen'i Cümle içerisinde kullanmaya çalışıyorum. Ki Ben sana bu satırları yazarken. Kim bilir sen kimin yatağında, Kime yazılıyorsun ? Kızma bana Lütfen ! böyle bir durumda
seninde aklın bu cümleler gelirdi, Seninde Aklının bir kıyısından geçerdim bende böyle İğrenç sayılabilecek bir gecede.
üstelik Yağmur Yağıyor,İstanbul yüzüme İşiyor Diye
Komik ve bir o kadarda Acı şakalarla renk Katmaya Çalışıyorum Yalnızlığıma.
Bacak kadar çocuktu Gittiğinde Yalnızığım Bilirsin.
Kucağıma Doğurmuştun onu.Bu Ebesini Ettiğim Yalnızlığın Ebesi de bendim.
Ne tuhaf değil mi ? Çaresizlik böyle bir şey işte. Buda Şizofreninin basit bir örneği. buda Kendinden soğumanın Kestirme yolu.Sen Aldırma bana, Dinden İmandan Çıkarır sensizlik Adamı,
Mesela ben bu Şiirden sonra Tanrıyla Tavla oynamaya Falan kalkarım.Yada sıkılır tavladan Bir kaç el Satranç oynarız.Hep mat Ben olurum. Renklerle de aram yok biliyorsun.Sonra
Sol omzumdaki meleğe Laf atmaya kalkarım.Adım Çıkar Ruhlar Aleminde de Aleme Rezil Rüsva olurum.
Sen bana Aldırma Hatta Yazdıklarımın hiç birini okuma.
Zırvalamış Yine de.Kabulüm.
Ulan birisi vursun Şunu Cem Adrian'mıdır nedir,Herif Fena. Bende Fena yazmıyorum Hani
Bende Fena acı çekmiyorum anlayacağın.O değilde Şimdi çıkıp birisi "Ulan Adam yine yazmış " diyecek, Canımı sıkacak akşam Akşam,bende kendimi bir bok Zannedip Rakı içeceğim,
İşin gücün yoksa Bir yazı Daha yaz.O değilde Bugün niye b ukadar çok yağdı Yağmur ? ulan o değilde bu değilde Hangisi? Sen bana Bakma Motoru Fena Halde bozdum.
Gülme Hemen Motor deyince Aklına hep kötü manalar geliyor biliyorum Ama Benim Beynimde motor gibi çalışıyor ne yalan söyleyim. Neyse Lafı Fazla uzatmadan.
Yağmur Yağıyor.Ölü bir bulut yüzüme işiyor yani
Şuanda Bence yapılacak en güzel şey
Bir jilet Alıp Bileklerime kırmızı karanfiller çizmek,
zaten istesem de başka bir renkte çizemem,kanım henüz bozulmadı O kadar.
Ulan bu kadar zor muydu İki kelimeyi bir araya getirmek ?
Bu kadar zor muydu Seni seviyorum demek ?
İstanbul da yağmur yağıyor...
ve şuan yapılacak en güzel şey,Yüreğimin sesini kısıp yüreğinin sesini dinlemek.
Sezen Aksu'dan en sevdiğim şarkıyı dinler gibi...
30 Mart 2014 Pazar
28 Mart 2014 Cuma
şiir
"Yasak bir alfabeyle yazıyorum şiirlerimi.
Anarşist çiçekler kokluyorum.
Devlet sınırlarını ihlal eden
kuşlara yardım ve yataklık
yapıyorum.
Umudun propagandacısıyım.
Bütün sözcükleri örgütlüyorum.
Artık halkların değil, aşkın
şarabın ve sevginin
ayaklanması var.
İlk eylemde sınır dışı oluyorum.
Bana gözlerini yurt eyle.
Mültecin olayım.
Kendi adına bir kimlik çıkart.
Ben biraz da sen olayım…”
Mehmed Uzun
anti_tez den
(Yanındaydım, gözlerini yumardı hep geçerken o karanlık geçitlerden.
Sorardı her defasında)
Geçtik mi, geçtik mi?
***
Ruh savrukluğum: Sözcüklerimin şımarık kontesi.
Bilmenin acısıyla bir kenti buruşturup çöp kutusuna atmak
Bencil kuşların gözü önünde.
Tanrım, sayılara huzur ver .
Anlamın küme düştüğü
ve acemi kadınların
Gövdemde ok atmayı öğrendiği zamanlar
Sanırdım ki yazmak masumiyeti gıdıklamaktır.
Dünya ağzımı katlayıp çantasına koyduğu günden beri
Mistiğin çekirdeği sürekli patlama halinde.
Dedim ki, aşk; atomların dansıdır
Satırbaşı bile değildim henüz
Özür dilerim Einstein.
Sonra ne olduysa birgün edebiyat
Kokmuş yatağından kalkarak duşunu aldı
ve alnıma boşalttı belindeki böcekleri
Gregor Samsa bile hafif kaldı yanında
Uyandı içinde yaşadığım deli
Kalbimi özenle kırıp uzaklaşırken ordan
Bir sigara izmariti elimden tutup başkaldırmaya götürdü beni
Kafama çarpan kocaman bir gerçekle
İnsana açılan pencereyi gördüm -pencereler evlerin gözleridir
Kullanımdan düşmüştü yaşamak
Özür dilerim anne.
Gülümsemeyi kim icat etti bilmiyorum
Helal olsun.
Yağmur sürekli arkamdan konuşuyor
Ben yokken düş sözcüğünün yerini değiştiriyor
Sevgilisini askıda unutan geçmişi inceleme ustaları
Dediler ki; utanç tüm zevklerin kaynağıdır
Gidip kendime bağıracak bir tepe bulurdum
Önceliğimi yitirdiğim zamanlarda
Bıçaklar ondan sonra beni dikkate aldı.
Uçurum henüz ilkokula gidiyordu
Üşümenin ne olduğunu bilmiyordu “herkes aslında hiç kimseyken ”
Sonra yine başladı o sesler…
Seslerle konuşmayı ilk öğrendiğimde on altı yaşındaydım
Herkes on altı yaşındaydı
Ayfer! (bu onun gerçek ismi değil)
diye yankılanıyordu beynimdeki tıkanmış mazgallar
Mole küllerim benimle konuşmuyordu
Ayfer en çok merdivene benziyordu
Gölgesiyle beraber siktir olup gittiğinde
Şimdi aşkı ev işlerinde kullanıyor.
Yine bir gün ansızın büyüdüm hiç gereği yokken
Büyüdükçe, suçlarım derinleşiyordu
U-yuş-tu-rul-ma-ya itiraz ettiğim için
Üstelik bunu heceleyerek ve üstüne basa basa söyledim
Kendimi öldürüp olay yerinden uzaklaştım
Şair olup kardeşimi yanıma aldıracaktım.
Kader izin vermedi, özür dilerim kardeşim.
Ellerim cebimde aç perişan eve dönerdim
Sevgili eşim yalnızlık, öyle bir sofra hazırlardı ki
Bir tek kuş sütü eksik olurdu.
Vicdan tamir edilebilir bir şeydi o günlerde
Devlet gevşemiş vicdanını tornavidayla sıkıyordu
Gözümdeki perdeyi çektiğim bir sabah evimden kibarca alındım
Uzun süre içerde kaldım, kendimle adım çıkmıştı
İçerdeyken bir sürü hitaplarım yayınlandı sosyal medyada
Karekök olarak dışarı çıktım, küçülmüştüm
Babam karikatürümün elinden tutup
Beni adam etmeye götürdü, başaramadı.
Babama Kom piç yüz’ün sözünü hatırlattım
“Erdemli birey erdemli toplum ”
Ardından şunu da ekledim;
“Tarih eşcinseldir”
Babam bunu küfür sayıp evlatlıktan reddetti.
Başbakanlar şiirden ve karikatürden uzak durmalı
Tiyatronun peşini bırakıp
Romanı özelleştirsinler.
Bir de Küçük İskender’in bileklerindeki
jilet izlerinden yaptığı
Islak tren raylarını araştırsınlar.
Sorardı her defasında)
Geçtik mi, geçtik mi?
***
Ruh savrukluğum: Sözcüklerimin şımarık kontesi.
Bilmenin acısıyla bir kenti buruşturup çöp kutusuna atmak
Bencil kuşların gözü önünde.
Tanrım, sayılara huzur ver .
Anlamın küme düştüğü
ve acemi kadınların
Gövdemde ok atmayı öğrendiği zamanlar
Sanırdım ki yazmak masumiyeti gıdıklamaktır.
Dünya ağzımı katlayıp çantasına koyduğu günden beri
Mistiğin çekirdeği sürekli patlama halinde.
Dedim ki, aşk; atomların dansıdır
Satırbaşı bile değildim henüz
Özür dilerim Einstein.
Sonra ne olduysa birgün edebiyat
Kokmuş yatağından kalkarak duşunu aldı
ve alnıma boşalttı belindeki böcekleri
Gregor Samsa bile hafif kaldı yanında
Uyandı içinde yaşadığım deli
Kalbimi özenle kırıp uzaklaşırken ordan
Bir sigara izmariti elimden tutup başkaldırmaya götürdü beni
Kafama çarpan kocaman bir gerçekle
İnsana açılan pencereyi gördüm -pencereler evlerin gözleridir
Kullanımdan düşmüştü yaşamak
Özür dilerim anne.
Gülümsemeyi kim icat etti bilmiyorum
Helal olsun.
Yağmur sürekli arkamdan konuşuyor
Ben yokken düş sözcüğünün yerini değiştiriyor
Sevgilisini askıda unutan geçmişi inceleme ustaları
Dediler ki; utanç tüm zevklerin kaynağıdır
Gidip kendime bağıracak bir tepe bulurdum
Önceliğimi yitirdiğim zamanlarda
Bıçaklar ondan sonra beni dikkate aldı.
Uçurum henüz ilkokula gidiyordu
Üşümenin ne olduğunu bilmiyordu “herkes aslında hiç kimseyken ”
Sonra yine başladı o sesler…
Seslerle konuşmayı ilk öğrendiğimde on altı yaşındaydım
Herkes on altı yaşındaydı
Ayfer! (bu onun gerçek ismi değil)
diye yankılanıyordu beynimdeki tıkanmış mazgallar
Mole küllerim benimle konuşmuyordu
Ayfer en çok merdivene benziyordu
Gölgesiyle beraber siktir olup gittiğinde
Şimdi aşkı ev işlerinde kullanıyor.
Yine bir gün ansızın büyüdüm hiç gereği yokken
Büyüdükçe, suçlarım derinleşiyordu
U-yuş-tu-rul-ma-ya itiraz ettiğim için
Üstelik bunu heceleyerek ve üstüne basa basa söyledim
Kendimi öldürüp olay yerinden uzaklaştım
Şair olup kardeşimi yanıma aldıracaktım.
Kader izin vermedi, özür dilerim kardeşim.
Ellerim cebimde aç perişan eve dönerdim
Sevgili eşim yalnızlık, öyle bir sofra hazırlardı ki
Bir tek kuş sütü eksik olurdu.
Vicdan tamir edilebilir bir şeydi o günlerde
Devlet gevşemiş vicdanını tornavidayla sıkıyordu
Gözümdeki perdeyi çektiğim bir sabah evimden kibarca alındım
Uzun süre içerde kaldım, kendimle adım çıkmıştı
İçerdeyken bir sürü hitaplarım yayınlandı sosyal medyada
Karekök olarak dışarı çıktım, küçülmüştüm
Babam karikatürümün elinden tutup
Beni adam etmeye götürdü, başaramadı.
Babama Kom piç yüz’ün sözünü hatırlattım
“Erdemli birey erdemli toplum ”
Ardından şunu da ekledim;
“Tarih eşcinseldir”
Babam bunu küfür sayıp evlatlıktan reddetti.
Başbakanlar şiirden ve karikatürden uzak durmalı
Tiyatronun peşini bırakıp
Romanı özelleştirsinler.
Bir de Küçük İskender’in bileklerindeki
jilet izlerinden yaptığı
Islak tren raylarını araştırsınlar.
işte bu sıla......................
Yemeği yakan hatunları, süslenen yaşlı kadınları, içe açılan ve
gıcırdayan kapıları, bulutu bol geceleri, kavanozla çay içmeyi, bir
bardağa işeyen hastaları, ayaklarını yere sürterek yürüyenleri,
saçlarını kendi kesen insanları, duvarlara yazanları, tavanı saatlerce
izlemeyi, televizyonun üstüne çıkıp koltukları seyretmeyi, röntgen
filmlerinde ki çekim hatalarını bulmayı, teki çalışmayan kulaklığı, teki
kaybolmuş çorapları, anlatım bozukluğunu, koli bandı ucu aramayı ...
isimsiz..
Ey…!
Dili tutulmuş papatyalar
Konuşun artık
Suskunluğunuza hapsetmeyin sevdamı
Seviyor yada sevmiyor
Bir şey söyleyin
Hüznün gergefinde büyütüyorum sızılarımı
Yağmurlardan medet umuyorum
Seni hatırlatmaları için bulutlarla konuşuyorum
Kayboluyorum gökyüzünün derinliklerinde
Yetim bir çocuğun gülüşüne sığınıyorum
Ey…!
Yetim kalmış hüzünlerim
Kimsesiz değilsiniz
İçimde büyütüyorum sizi
Sen kokuyorum gecenin zifirisinde
Yorgun bedenime düşersin sonra
Nasıl saklarım seni geceden
Nasıl çıkarıp alırsın beni geceden
Bölersin sana
Çıkarırım kendimi sızılarımdan
Ben yenik düşüyorum nabzıma
Şimdi tüm hüzünlerin pıhtılaşmasına şahit oluyor etim
Kendi yaralarından sıyrılıp kan revan içinde kalıyor
Ağıtlardan şarkı yazılıyor yazgıma
Bu kent giderek sana benziyor
Bahaneler kabul etmiyor
Ben yenik düşüyorum sana
Sen gözlerindeki gülüşü topla ve dökül içime (alıntı)
Dili tutulmuş papatyalar
Konuşun artık
Suskunluğunuza hapsetmeyin sevdamı
Seviyor yada sevmiyor
Bir şey söyleyin
Hüznün gergefinde büyütüyorum sızılarımı
Yağmurlardan medet umuyorum
Seni hatırlatmaları için bulutlarla konuşuyorum
Kayboluyorum gökyüzünün derinliklerinde
Yetim bir çocuğun gülüşüne sığınıyorum
Ey…!
Yetim kalmış hüzünlerim
Kimsesiz değilsiniz
İçimde büyütüyorum sizi
Sen kokuyorum gecenin zifirisinde
Yorgun bedenime düşersin sonra
Nasıl saklarım seni geceden
Nasıl çıkarıp alırsın beni geceden
Bölersin sana
Çıkarırım kendimi sızılarımdan
Ben yenik düşüyorum nabzıma
Şimdi tüm hüzünlerin pıhtılaşmasına şahit oluyor etim
Kendi yaralarından sıyrılıp kan revan içinde kalıyor
Ağıtlardan şarkı yazılıyor yazgıma
Bu kent giderek sana benziyor
Bahaneler kabul etmiyor
Ben yenik düşüyorum sana
Sen gözlerindeki gülüşü topla ve dökül içime (alıntı)
25 Mart 2014 Salı
mesela...............
MESELA diyorum;
Bu gece bir DELİLİK yapsam..!
Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam.!
… … … FONDA bir masa, Arkada Sezen’in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM. Şişenin dibine dibine vursam.!
MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün ERKEKLERİ kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam.!
Alabildiğince KADIN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI.!
MESELA diyorum; Bu gecede ben BABASINI satsam.!
Bu gece bir DELİLİK yapsam..!
Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam.!
… … … FONDA bir masa, Arkada Sezen’in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM. Şişenin dibine dibine vursam.!
MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün ERKEKLERİ kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar.
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam.!
Alabildiğince KADIN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.
Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI.!
MESELA diyorum; Bu gecede ben BABASINI satsam.!
23 Mart 2014 Pazar
LAVİNİA
Nâm-ı Diğer LAVİNİA
''Özdemir Asaf'ın unutulmaz bir yanı da 1960'ların ünlü edebiyat matinelerindeki tavırlarıydı. Son derece tatlı bir havayla gelir, kendine özgü peltek konuşmasıyla şiirlerini söyler, alkışa boğulur, iki elini birden kafasının iki yanına götürerek çift yanlı asker selamı verir, koca bıyıklarıyla gülümser, gösterisini genel istek üzerine 'Lavinia' adlı şiiriyle noktalardı.''
Mehmet Fuat BENGÜ
Özdemir Asaf'ın şiirlerinde tek kadın ismi vardır: Lavinia
Platonik bir aşkın mahsulü...
Peki kim bu Lavinia? Hiç merak etmedik mi?
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia.
Özdemir ASAF
Lavinia: fotoğraftaki o gülen kadın ta kendisi.
Lavinia: Mevhibe BEYAT
''Özdemir Asaf'ın unutulmaz bir yanı da 1960'ların ünlü edebiyat matinelerindeki tavırlarıydı. Son derece tatlı bir havayla gelir, kendine özgü peltek konuşmasıyla şiirlerini söyler, alkışa boğulur, iki elini birden kafasının iki yanına götürerek çift yanlı asker selamı verir, koca bıyıklarıyla gülümser, gösterisini genel istek üzerine 'Lavinia' adlı şiiriyle noktalardı.''
Mehmet Fuat BENGÜ
Özdemir Asaf'ın şiirlerinde tek kadın ismi vardır: Lavinia
Platonik bir aşkın mahsulü...
Peki kim bu Lavinia? Hiç merak etmedik mi?
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia.
Özdemir ASAF
Lavinia: fotoğraftaki o gülen kadın ta kendisi.
Lavinia: Mevhibe BEYAT
12 Mart 2014 Çarşamba
sıla ile sohbet
sonra belki çay içeriz
şansımız varsa yağmurda yağar
damlalarca huzur yüklemece oynarız.....
içses:
Sonra belki gözümüze kaçan kuşlar kaçar,
Bir gülümseme akseder incebelli bardağın deminde.
dışses :
benim damlam seninkini alnından öper..
güzel şeyler olur belki..
sen gel bence...
içses :
Gelişin hayata bağlıyor beni
Anlıyor musun?
Zaman yarat ve uğra... der ya Şükrü Erbaş...
Damlalarını unutma........
dış ses :
söyleşir evelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
dediği gibi ilhan ın...
içses :
Hüzün senin isyan yüzün...Yüzünü sal rüzgarlara...
dış ses :
hüzün ki yakışan insana
iç ses :
10 Mart 2014 Pazartesi
belki
Belki orospuluk kırmızı gecelerin şehvetiydi
ölü dudaklarındadır belki acizlik, belki orospuluk kırmızı gecelerin şehvetiydi. düşmüşlüklerimiz için bir kere daha sebat etmeliydik, kirlenmiş ruhlarımızın altında.
bakamadığımız arkamızda kim bilir daha neler karşılayacaktı bizi..
ranzalarım rahat uyuyacaktı uykularını, seviştiğimiz koltuklar bir oh çekeceklerdi..
onlarıda tüketmiştin, her geceni bir başka altlarda tükettiğin gibi.
kendime üzülmüyorum artık;
kuruttuğum şarapların, artık dudaklarımızda olmayacağını bilmek..
ölü dudaklarındadır belki acizlik, belki orospuluk kırmızı gecelerin şehvetiydi. düşmüşlüklerimiz için bir kere daha sebat etmeliydik, kirlenmiş ruhlarımızın altında.
bakamadığımız arkamızda kim bilir daha neler karşılayacaktı bizi..
ranzalarım rahat uyuyacaktı uykularını, seviştiğimiz koltuklar bir oh çekeceklerdi..
onlarıda tüketmiştin, her geceni bir başka altlarda tükettiğin gibi.
kendime üzülmüyorum artık;
kuruttuğum şarapların, artık dudaklarımızda olmayacağını bilmek..
Mert Caner
kelebek tafrası
Umut
Cebimdeki kırmızı leblebi
Dışı beyaz şekerli….
Umut
Yağmur sonrası güneş öncesi an
Uyandığım an başlayan
Umut
Her cenazede yeni bir cenine şarkı söyleyen
En güzel ninnim
Umut
Varoluşumun muammasının en lezzetli mezesi
En sarhoş halim, oyuncak bebeğimin elbisesi
Umut
Başlangıcım sonum….
Unut!
Her gün yeniden başlamak lazım zaten
Başlangıçlar öncesizdir
Öncesizlik suçsuzluktur
Suçsuzluk günahsızlıktır
Unut!
Nasıl olsa yarın hatırlarsın
Günahıyla sevabıyla sen, sende var olansın!
Cebimdeki kırmızı leblebi
Dışı beyaz şekerli….
Umut
Yağmur sonrası güneş öncesi an
Uyandığım an başlayan
Umut
Her cenazede yeni bir cenine şarkı söyleyen
En güzel ninnim
Umut
Varoluşumun muammasının en lezzetli mezesi
En sarhoş halim, oyuncak bebeğimin elbisesi
Umut
Başlangıcım sonum….
Unut!
Her gün yeniden başlamak lazım zaten
Başlangıçlar öncesizdir
Öncesizlik suçsuzluktur
Suçsuzluk günahsızlıktır
Unut!
Nasıl olsa yarın hatırlarsın
Günahıyla sevabıyla sen, sende var olansın!
6 Mart 2014 Perşembe
ben ve kitaplar..........
tüm elektronik okumalara ramen kağıt kokusu bağımlılığımı
bir kitabı elime alıp sayfalarında emeğin kutsal ruhunu duymayı
seviyorum işte..........
matilda
aşk bir serçeydi en çok, matilda
ne ağaç ne kuş, ne bahar görmüş hücremin
mazgalına konan bir serçe…
o serçe, ben konuşmasını unutmuşken
üşürken ben
sığınacak bir saçakaltı yokken
kanadı kuşa sığınakken
üşürken içim
içimde şiirim;
gelmeliydi
..
sığınmak...
eminim adam da aynını kendi için isterdi..
eminim adamın da ekmek gibi su gibi ihtiyacı vardı buna..
eminim adam da emin bir göğüs bulduğunda sokulacak, sığınacak;
şımarırdı..
eminim emin olunduğundan emin olmak, sığınılacak bir göğüs olmak adamı
ne ağaç ne kuş, ne bahar görmüş hücremin
mazgalına konan bir serçe…
o serçe, ben konuşmasını unutmuşken
üşürken ben
sığınacak bir saçakaltı yokken
kanadı kuşa sığınakken
üşürken içim
içimde şiirim;
gelmeliydi
..
sığınmak...
eminim adam da aynını kendi için isterdi..
eminim adamın da ekmek gibi su gibi ihtiyacı vardı buna..
eminim adam da emin bir göğüs bulduğunda sokulacak, sığınacak;
şımarırdı..
eminim emin olunduğundan emin olmak, sığınılacak bir göğüs olmak adamı
da çok şımartırdı....e.......
5 Mart 2014 Çarşamba
susku
susabilirsin..ben duyarım.Suskunluğun aramızda bir "uzun hava" gibi.
Boşlukların en anlamlısı..hani uzun uzun susarsın bazen, Suskun
gevezeolursun. Geveze suskun.! Geceleyin susmaksızın durmadan konuşan
ruhum, söyle nereye coşuyorsun, niye? Bu sessizliği, buz sessizliği
seninle susmak güzel, haydi susalım bir sessizliği bir güzel. Güzel.
- Tırnakların uzamış...
- Hep uzuyor...
- Kes...
- Unutuyorum
Anı yontuyorum içindeki derin sessizliğe ulaşmak için. Sessizlik
ve sensizlik ..Sana ulaştığımda sensizliğe de ulaşacağım.biyerlerden
akılda kalanlar.............
sana..seni
Sicilinden kimliğime sıçrıyordu medeni halin
Oysa gözlerin?
Hiçbir sıfat böylesine yalın halde bakmıyordu
Anlatılmayacak kadar ürkek
Algılanamayacak kadar kısık frekanslı
Bir yarabandının gizleyemeceği kadar kanıyordu
Yetim bir sadakatin kanına buluyorduk ellerimizi
Bir aşkın ırzına geçerken
Kazandıkça kaybediyorduk birbirimizi…
KİMİ ZAMAN BİRKAÇ CÜMLEDEN İBARET, KİMİ ZAMAN SAYFALARCA ANLATILAMAYACAK KARMAKARIŞIK BİR HAYATIN SİLİK OYUNCUSU..
4 Mart 2014 Salı
adam
O Şehre davrandığın gibi davran bana da
O Şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir Şehri nasıl adam ettinse,
Sevdinse adam gibi, beni de o Şehir gibi
sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de Şiirlerim var, aşk konulu, senin
o Şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar
Bir Şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?
Haydar Ergülen
sevmekten vazgeçiş
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın
sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak ya da tedirgin olacak
olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiç bir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı
dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde, tablolarımda artık kendimi
mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim...
Bunlardan
sadece bir tanesi senden vazgeçmek için yeterli değildi çünkü sevgim
yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini
anladım. Bu yüzden bende senden vazgeçiyorum...
Canın
sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak ya da tedirgin olacak
olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiç bir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı
dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde, tablolarımda artık kendimi
mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim...
Bunlardan
sadece bir tanesi senden vazgeçmek için yeterli değildi çünkü sevgim
yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini
anladım. Bu yüzden bende senden vazgeçiyorum...
Frida Kahlo
alaz
ben seni görmüyordum, sen beni izlerken... '
Görmek değildi istediğim, hayır.
istediğim bu değil,
h'iç de! Değil.
Yalnızca siyahı görecek kadar körüm,
yalnızca siyahı tutup gömecek kadar kör
ve kırmızı...
Yanlışlıkla! Dökül sesimin ayazına...
Kazayla, çarpmayla, suçla, cezayla, yarayla, belayla...
Neyse ne!
Bu ayaz ki; alaz!
Bazı kadınlar yazmakla kanar, bazı adamlar ve bazı Tanrı'lar,
yazgı dediğin bir kan pıhtısı kadar...
Aydınlığın rengini söndür şimdi ve konuşma,
istediğim bu değil.
ilmek ilmek ördüğüm ölümü,
çözerken düğümlendiği yerden...
Yalnız'ca.
intiharımın tek şahidi ol istiyorum!
Şimdi,
ışıkları söndür.
Görmek değildi istediğim, hayır.
istediğim bu değil,
h'iç de! Değil.
Yalnızca siyahı görecek kadar körüm,
yalnızca siyahı tutup gömecek kadar kör
ve kırmızı...
Yanlışlıkla! Dökül sesimin ayazına...
Kazayla, çarpmayla, suçla, cezayla, yarayla, belayla...
Neyse ne!
Bu ayaz ki; alaz!
Bazı kadınlar yazmakla kanar, bazı adamlar ve bazı Tanrı'lar,
yazgı dediğin bir kan pıhtısı kadar...
Aydınlığın rengini söndür şimdi ve konuşma,
istediğim bu değil.
ilmek ilmek ördüğüm ölümü,
çözerken düğümlendiği yerden...
Yalnız'ca.
intiharımın tek şahidi ol istiyorum!
Şimdi,
ışıkları söndür.
Siyah'ıma kırmızı'yı süren kadın...
..................................
Balkondan bağıran öbür kadın çok meşgul bir biyografiden izne gelmiş
gibi. Usu huylandırmadan hatırlamaya çalışmak zor iş, hatırlamaya
çalışıyorum, (saflığı fark etmek saflığı kaybetmenin başlangıcıydı
buluyorum). Başından sonuna bu evde bir sürü kadın var ve biri
önündekinin gölgesine basınca bir diğeri çığlığı basıyor. Birbirimize
bir meridyenden öbür meridyene el sallıyoruz. Bir sürü kadının işgal
ettiği küçük bir evde aramızdan uçup gidecek güvercin payları var.
Birkaç güvercin kaçıyor kapıdan birkaç kopuk ip geçiyor elimize. Birbirinden bağımsız birkaç olayı bağlayalım diye hayatımızda, kıyıda ağ onaran balıkçılarla benzer şarkıları söylüyoruz. Nakarat aynı: bundan yirmi dokuz yıl önce yoktum, bundan yirmi dokuz yıl sonra da olmayacağım.
Bir sürü kadın içinde, ihtiyarlık elden ele dolaşan bir sigara, haliyle kimsenin eline yakışmıyor.
Birkaç güvercin kaçıyor kapıdan birkaç kopuk ip geçiyor elimize. Birbirinden bağımsız birkaç olayı bağlayalım diye hayatımızda, kıyıda ağ onaran balıkçılarla benzer şarkıları söylüyoruz. Nakarat aynı: bundan yirmi dokuz yıl önce yoktum, bundan yirmi dokuz yıl sonra da olmayacağım.
Bir sürü kadın içinde, ihtiyarlık elden ele dolaşan bir sigara, haliyle kimsenin eline yakışmıyor.
ben nezaman delirdim
ben nezaman delirdim bulamıyorum..
uzanıyorum kanapeye kendime psikanaliz yapmaya çalışıyorum..
git diyorum çocukluğuna git.zaman makinası geriye sarıyor..12-11-19-7-5-4-3
dörtte kalıyorum.herşey 4de öbeklenmiş..
anne hasta akasya ses etmemek gerek
anne hasta akasya ağlamamak gerek
acıkmamalısın
susamamalısın
acıkırsan dut var yersin.susarsan dolapda meyva suları sen ablasın artık içebilirsin..
sabahları gün doğumunu karşılamaya bahçeye gidiş.kuşların sesi.çiçeklerin silkinerek kendine gelmesi.
sanırım osıralar aklımın taşalarında oynamalar oldu.renklerle sevdalandık.misketlerin için den geçen güneş ışıkları
eteğimin cebindeki kaleydeskop
ışığın prizmatik koşuşturmaları.
sadece gözümü kapayıp güneş ışıgını göz küremin en dibindeki optik sinirimi sarsarak görmelerim..
denizde doğan güneş
batan güneş
ışıksız gecelerin yakamozu
sinapsisler-kozmoz-analiz-sentez-üstüne protest müzik
onu kaldır klasik olsun
aida çalsın hadi torpil yapayım..
sen akasya değilsin zaten.sen milena sın
yüz güneşe yüz..kafkayla konuş..
suyla bütünleş..bak güneş gözünden akıyor..
günışığı-militan sustun mu______________________________aks
gün/aydı
gün-aysın
ah bu hesaplı/cı yaşamak..
dengesini tutturmak hayatın
ulan nasılda zorsun..
lafın dibine vururken
yine yeşillenir fındık dalları.......aks
3 Mart 2014 Pazartesi
sen@ben
İpleri dolaşmış uçurtmalar misali
Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı
Ne gidebildik kendi yolumuza
Rüzgarda savruk, başına buyruk
Senle ben
günün sen hal/İ
Git, ama seni sen diye seven yüreğime dokunma.
Dokunma çünkü acıtır ellerini.
Yakar.
Ölürüm…
Dokunma
çünkü kanatır diz boyu yalnızlığım gözlerini. Nice aşkı canlı canlı
gömmüşken yüreğime, senin zaferlerine de alışırım sevgili.
Etmeyeceğim tek kelime. Gidiyorsun, git….
Her şeyim derdin ya bana. O her şey bitti artık.
Ve her şey bitmişken sana git demeyeceğim.
Hoşça-kalma sevgilim.
Sen sakın hoşça-kalma.
günah çıkarma....
"bir hayalete karşı mücadeleye başlamak zorunda olduğumu keşfettim. bu
hayalet bir erkekdi, onu daha iyi tanıdıkça 'evin şeytanıi' şiirindeki
kahramanın adını verdim ona. evin hayaleti korkunç tatlıydı. olağanüstü
yakışıklıydı.. genellikle hiç bencil değildi. aile yaşamının zorlu
sanatında mükemmeldi. tavuk varsa kanadı o alırdı. esiyorsa cereyanda o
otururdu. kısacası, öyle yaratılmıştı ki, hiçbir zaman kendi düşünceleri
ya da istekleri olamazdı, tersine başkalarının düşünce ve isteklerine uymayı yeğlerdi o.
ve hepsinden öte -buna değinmeme gerek bile yok belki- arıydı. yazmaya
başladığımda daha ilk sözcüklerde onunla karşılaşıyordum. kanatlarının
gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda adımlarının hışırtısını
duyuyordum... arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu... sevimli ol,
daha alımlı ol, kandır, cinsinin hilelerini kullan. senin de kendine ait
bir beyninin olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. ve hepsinden
önce: saf ol.kendine yolculuk yap ve kalemimi yönlendirmeye çalışıyordu.
şimdi, haneme kazanç olarak geçirdiğim bir eylemi anımsıyorum... arkama
döndüm ve silgimi aldım.hatalarım kusursuz ve vazgeçilmez
olmalıydıetkilenim yüzde beşyüz."
akasya ca
sıla
Karanfil kokulu saçların çekmeli Karaköy’ü
Karaköy’de bir kadın ölmeli
Kadın beni öldürmeli
Öldüren sen olmalısın
Buruşuk bir hançeri saplayıp çıkarmalısın dudaklarımın kesiştiği yerden
bu boktan sözlerime yırtılmadan
sen…
Nemin, yaprağıma söylese seviştiğimi,
tenin ipotek olsa
kaldırıma yüz üstü tükürsem
öldürür müsün beni?
diyorum ki;
Mevsimsiz sancılardaydık
yokluk ikindisinde
siktiri çektim karanfil kokulu saçlarına..
Karaköy’de ter içindesin
içimde şakşakçı bir orospu yatıyor
senin beni
bu yüzden
öldürmene ihtiyacım var!
Şimdi
ahşap aklın bunu algılamalı,
senin
derme çatma bir çatıdan farkın olmalı
içine aldığın bütün farelerin suratına
iyi bak
pezevenk bir isterik kaşarlanmış
bu mahzenin her köşesi aynı..
senden çoğalmış..
Karaköyü saçlarınla
Beni gözlerinle
öldürmene
ihtiyacım var..
Yoksa
acın olurum
korku düşüğünde sancılanırsın..
senin beni öldürmene ihtiyacım var,
o kadar..Karanfil kokulu saçların çekmeli Karaköy’ü
Karaköy’de bir kadın ölmeli
Kadın beni öldürmeli
Öldüren sen olmalısın
Buruşuk bir hançeri saplayıp çıkarmalısın dudaklarımın kesiştiği yerden
bu boktan sözlerime yırtılmadan
sen…
Nemin, yaprağıma söylese seviştiğimi,
tenin ipotek olsa
kaldırıma yüz üstü tükürsem
öldürür müsün beni? hi
yerine ulaşamıyan mektup
yerine ulaşamıyan mektuplar 2
Yine o şarkı, ” Eksik bir şey mi var hayatımda?”. Şarkının adı bile diyor ki; sakın beni dinleme,üstünü başını hüzün yapacağım,gözlerin dalmadan dinleyemeyeceksin bile beni diyor. Ama işte, yine de dinliyorsun.
Eksik bir şey mi var hayatımda diyor, daha ilk dakikada. Bu da soru mu diyemiyorsun,yutkunuyorsun,susuyorsun. Eksik bir şeylerin varlığı hayatın en öz,en basit değişmezi demiyorsun, eksik bir şeyler olmasa nasıl ölürdük demiyorsun.
Çayından bir yudum alıyorsun,bir kez daha yutkunuyorsun,şarkı o sırada ‘‘bak çayım sigaram herşeyim tamam” diyor. Çayını bile taşıyamaz oluyor bileklerin,çayla tamamlanmıyor denklemlerin,çayını bırakıyorsun elinden.
Şarkı boğazını,gözlerini,canını yakıyor. elin,yüzün,saçların hüzün oluyor. Çayın,nefesin acılaşıyor.
Ve şarkının herkesin yüreğine değen cümlesi : ” Terliklerimle gelsem sana…” Sonu üç nokta ile biten cümleler, belkili hikayeler; sonu noktalı cümleler ve keşkeli hikayelerden bile çok can yakar. Can yakar ama bunlardan hep daha güzel şarkılar,filmler çıkar. Çünkü çoğu terlikleriyle çıkıp gitmez. Gider şarkı yazar, film yapar, gider o şarkıları dinler, gider o filmleri izlerler. Ama yine de terlikleriyle çıkıp gitmezler. Bunun için rengarenk bahaneleri ve hep aynı renk hüzünleri vardır.
Adam terliklerimle çıkıp gelsem sana diyor. Terliklerimle çıkıp gittim, açmadı kapıyı bile demiyor. Adam oturup şarkı yazıyor ama bırak terlikleri ayakkabısıyla bile çıkıp gitmiyor. Terlikleriyle çıkıp gitmeyenler,biri terlikleriyle gelsin diye kapı açık bekleyenler de bu şarkıyı dinleyip ah çekip, çaylarını soğutuyor,gözleri dalıyor. Müstahak size,bize bu şarkı ve daha fazlası vesselam. (alıntı)
Eksik bir şey mi var hayatımda diyor, daha ilk dakikada. Bu da soru mu diyemiyorsun,yutkunuyorsun,susuyorsun. Eksik bir şeylerin varlığı hayatın en öz,en basit değişmezi demiyorsun, eksik bir şeyler olmasa nasıl ölürdük demiyorsun.
Çayından bir yudum alıyorsun,bir kez daha yutkunuyorsun,şarkı o sırada ‘‘bak çayım sigaram herşeyim tamam” diyor. Çayını bile taşıyamaz oluyor bileklerin,çayla tamamlanmıyor denklemlerin,çayını bırakıyorsun elinden.
Şarkı boğazını,gözlerini,canını yakıyor. elin,yüzün,saçların hüzün oluyor. Çayın,nefesin acılaşıyor.
Ve şarkının herkesin yüreğine değen cümlesi : ” Terliklerimle gelsem sana…” Sonu üç nokta ile biten cümleler, belkili hikayeler; sonu noktalı cümleler ve keşkeli hikayelerden bile çok can yakar. Can yakar ama bunlardan hep daha güzel şarkılar,filmler çıkar. Çünkü çoğu terlikleriyle çıkıp gitmez. Gider şarkı yazar, film yapar, gider o şarkıları dinler, gider o filmleri izlerler. Ama yine de terlikleriyle çıkıp gitmezler. Bunun için rengarenk bahaneleri ve hep aynı renk hüzünleri vardır.
Adam terliklerimle çıkıp gelsem sana diyor. Terliklerimle çıkıp gittim, açmadı kapıyı bile demiyor. Adam oturup şarkı yazıyor ama bırak terlikleri ayakkabısıyla bile çıkıp gitmiyor. Terlikleriyle çıkıp gitmeyenler,biri terlikleriyle gelsin diye kapı açık bekleyenler de bu şarkıyı dinleyip ah çekip, çaylarını soğutuyor,gözleri dalıyor. Müstahak size,bize bu şarkı ve daha fazlası vesselam. (alıntı)
adam
O Şehre davrandığın gibi davran bana da
O Şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir Şehri nasıl adam ettinse,
Sevdinse adam gibi, beni de o Şehir gibi
sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de Şiirlerim var, aşk konulu, senin
o Şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar
Bir Şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?
Haydar Ergülen
sayıklama
sayıklama
Yürüyorum, düşlerin dolanıyor ayaklarıma, savrulan ise kum taneleri. İnce bir çizgi var senle aramda örneği; beyaz ve gri. Gayya kuyusuna sözlerimi atıyorum taş diye...
'Ondandır gölgemizin değdiği duvarlardan tülden bir esintiyle geçip gitmemiz..'my.den
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)