(Yanındaydım, gözlerini yumardı hep geçerken o karanlık geçitlerden.
Sorardı her defasında)
Geçtik mi, geçtik mi?
***
Ruh savrukluğum: Sözcüklerimin şımarık kontesi.
Bilmenin acısıyla bir kenti buruşturup çöp kutusuna atmak
Bencil kuşların gözü önünde.
Tanrım, sayılara huzur ver .
Anlamın küme düştüğü
ve acemi kadınların
Gövdemde ok atmayı öğrendiği zamanlar
Sanırdım ki yazmak masumiyeti gıdıklamaktır.
Dünya ağzımı katlayıp çantasına koyduğu günden beri
Mistiğin çekirdeği sürekli patlama halinde.
Dedim ki, aşk; atomların dansıdır
Satırbaşı bile değildim henüz
Özür dilerim Einstein.
Sonra ne olduysa birgün edebiyat
Kokmuş yatağından kalkarak duşunu aldı
ve alnıma boşalttı belindeki böcekleri
Gregor Samsa bile hafif kaldı yanında
Uyandı içinde yaşadığım deli
Kalbimi özenle kırıp uzaklaşırken ordan
Bir sigara izmariti elimden tutup başkaldırmaya götürdü beni
Kafama çarpan kocaman bir gerçekle
İnsana açılan pencereyi gördüm -pencereler evlerin gözleridir
Kullanımdan düşmüştü yaşamak
Özür dilerim anne.
Gülümsemeyi kim icat etti bilmiyorum
Helal olsun.
Yağmur sürekli arkamdan konuşuyor
Ben yokken düş sözcüğünün yerini değiştiriyor
Sevgilisini askıda unutan geçmişi inceleme ustaları
Dediler ki; utanç tüm zevklerin kaynağıdır
Gidip kendime bağıracak bir tepe bulurdum
Önceliğimi yitirdiğim zamanlarda
Bıçaklar ondan sonra beni dikkate aldı.
Uçurum henüz ilkokula gidiyordu
Üşümenin ne olduğunu bilmiyordu “herkes aslında hiç kimseyken ”
Sonra yine başladı o sesler…
Seslerle konuşmayı ilk öğrendiğimde on altı yaşındaydım
Herkes on altı yaşındaydı
Ayfer! (bu onun gerçek ismi değil)
diye yankılanıyordu beynimdeki tıkanmış mazgallar
Mole küllerim benimle konuşmuyordu
Ayfer en çok merdivene benziyordu
Gölgesiyle beraber siktir olup gittiğinde
Şimdi aşkı ev işlerinde kullanıyor.
Yine bir gün ansızın büyüdüm hiç gereği yokken
Büyüdükçe, suçlarım derinleşiyordu
U-yuş-tu-rul-ma-ya itiraz ettiğim için
Üstelik bunu heceleyerek ve üstüne basa basa söyledim
Kendimi öldürüp olay yerinden uzaklaştım
Şair olup kardeşimi yanıma aldıracaktım.
Kader izin vermedi, özür dilerim kardeşim.
Ellerim cebimde aç perişan eve dönerdim
Sevgili eşim yalnızlık, öyle bir sofra hazırlardı ki
Bir tek kuş sütü eksik olurdu.
Vicdan tamir edilebilir bir şeydi o günlerde
Devlet gevşemiş vicdanını tornavidayla sıkıyordu
Gözümdeki perdeyi çektiğim bir sabah evimden kibarca alındım
Uzun süre içerde kaldım, kendimle adım çıkmıştı
İçerdeyken bir sürü hitaplarım yayınlandı sosyal medyada
Karekök olarak dışarı çıktım, küçülmüştüm
Babam karikatürümün elinden tutup
Beni adam etmeye götürdü, başaramadı.
Babama Kom piç yüz’ün sözünü hatırlattım
“Erdemli birey erdemli toplum ”
Ardından şunu da ekledim;
“Tarih eşcinseldir”
Babam bunu küfür sayıp evlatlıktan reddetti.
Başbakanlar şiirden ve karikatürden uzak durmalı
Tiyatronun peşini bırakıp
Romanı özelleştirsinler.
Bir de Küçük İskender’in bileklerindeki
jilet izlerinden yaptığı
Islak tren raylarını araştırsınlar.
Sorardı her defasında)
Geçtik mi, geçtik mi?
***
Ruh savrukluğum: Sözcüklerimin şımarık kontesi.
Bilmenin acısıyla bir kenti buruşturup çöp kutusuna atmak
Bencil kuşların gözü önünde.
Tanrım, sayılara huzur ver .
Anlamın küme düştüğü
ve acemi kadınların
Gövdemde ok atmayı öğrendiği zamanlar
Sanırdım ki yazmak masumiyeti gıdıklamaktır.
Dünya ağzımı katlayıp çantasına koyduğu günden beri
Mistiğin çekirdeği sürekli patlama halinde.
Dedim ki, aşk; atomların dansıdır
Satırbaşı bile değildim henüz
Özür dilerim Einstein.
Sonra ne olduysa birgün edebiyat
Kokmuş yatağından kalkarak duşunu aldı
ve alnıma boşalttı belindeki böcekleri
Gregor Samsa bile hafif kaldı yanında
Uyandı içinde yaşadığım deli
Kalbimi özenle kırıp uzaklaşırken ordan
Bir sigara izmariti elimden tutup başkaldırmaya götürdü beni
Kafama çarpan kocaman bir gerçekle
İnsana açılan pencereyi gördüm -pencereler evlerin gözleridir
Kullanımdan düşmüştü yaşamak
Özür dilerim anne.
Gülümsemeyi kim icat etti bilmiyorum
Helal olsun.
Yağmur sürekli arkamdan konuşuyor
Ben yokken düş sözcüğünün yerini değiştiriyor
Sevgilisini askıda unutan geçmişi inceleme ustaları
Dediler ki; utanç tüm zevklerin kaynağıdır
Gidip kendime bağıracak bir tepe bulurdum
Önceliğimi yitirdiğim zamanlarda
Bıçaklar ondan sonra beni dikkate aldı.
Uçurum henüz ilkokula gidiyordu
Üşümenin ne olduğunu bilmiyordu “herkes aslında hiç kimseyken ”
Sonra yine başladı o sesler…
Seslerle konuşmayı ilk öğrendiğimde on altı yaşındaydım
Herkes on altı yaşındaydı
Ayfer! (bu onun gerçek ismi değil)
diye yankılanıyordu beynimdeki tıkanmış mazgallar
Mole küllerim benimle konuşmuyordu
Ayfer en çok merdivene benziyordu
Gölgesiyle beraber siktir olup gittiğinde
Şimdi aşkı ev işlerinde kullanıyor.
Yine bir gün ansızın büyüdüm hiç gereği yokken
Büyüdükçe, suçlarım derinleşiyordu
U-yuş-tu-rul-ma-ya itiraz ettiğim için
Üstelik bunu heceleyerek ve üstüne basa basa söyledim
Kendimi öldürüp olay yerinden uzaklaştım
Şair olup kardeşimi yanıma aldıracaktım.
Kader izin vermedi, özür dilerim kardeşim.
Ellerim cebimde aç perişan eve dönerdim
Sevgili eşim yalnızlık, öyle bir sofra hazırlardı ki
Bir tek kuş sütü eksik olurdu.
Vicdan tamir edilebilir bir şeydi o günlerde
Devlet gevşemiş vicdanını tornavidayla sıkıyordu
Gözümdeki perdeyi çektiğim bir sabah evimden kibarca alındım
Uzun süre içerde kaldım, kendimle adım çıkmıştı
İçerdeyken bir sürü hitaplarım yayınlandı sosyal medyada
Karekök olarak dışarı çıktım, küçülmüştüm
Babam karikatürümün elinden tutup
Beni adam etmeye götürdü, başaramadı.
Babama Kom piç yüz’ün sözünü hatırlattım
“Erdemli birey erdemli toplum ”
Ardından şunu da ekledim;
“Tarih eşcinseldir”
Babam bunu küfür sayıp evlatlıktan reddetti.
Başbakanlar şiirden ve karikatürden uzak durmalı
Tiyatronun peşini bırakıp
Romanı özelleştirsinler.
Bir de Küçük İskender’in bileklerindeki
jilet izlerinden yaptığı
Islak tren raylarını araştırsınlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder