28 Mart 2014 Cuma

anti_tez den



(Yanındaydım, gözlerini yumardı hep geçerken o karanlık geçitlerden.

Sorardı her defasında)

Geçtik mi, geçtik mi?

***

Ruh savrukluğum: Sözcüklerimin şımarık kontesi.

Bilmenin acısıyla bir kenti buruşturup çöp kutusuna atmak

Bencil kuşların gözü önünde.

Tanrım, sayılara huzur ver .

Anlamın küme düştüğü

ve acemi kadınların

Gövdemde ok atmayı öğrendiği zamanlar

Sanırdım ki yazmak masumiyeti gıdıklamaktır.

Dünya ağzımı katlayıp çantasına koyduğu günden beri

Mistiğin çekirdeği sürekli patlama halinde.

Dedim ki, aşk; atomların dansıdır

Satırbaşı bile değildim henüz

Özür dilerim Einstein.

Sonra ne olduysa birgün edebiyat

Kokmuş yatağından kalkarak duşunu aldı

ve alnıma boşalttı belindeki böcekleri

Gregor Samsa bile hafif kaldı yanında

Uyandı içinde yaşadığım deli

Kalbimi özenle kırıp uzaklaşırken ordan

Bir sigara izmariti elimden tutup başkaldırmaya götürdü beni

Kafama çarpan kocaman bir gerçekle

İnsana açılan pencereyi gördüm -pencereler evlerin gözleridir

Kullanımdan düşmüştü yaşamak

Özür dilerim anne.

Gülümsemeyi kim icat etti bilmiyorum

Helal olsun.

Yağmur sürekli arkamdan konuşuyor

Ben yokken düş sözcüğünün yerini değiştiriyor

Sevgilisini askıda unutan geçmişi inceleme ustaları

Dediler ki; utanç tüm zevklerin kaynağıdır

Gidip kendime bağıracak bir tepe bulurdum

Önceliğimi yitirdiğim zamanlarda

Bıçaklar ondan sonra beni dikkate aldı.

Uçurum henüz ilkokula gidiyordu

Üşümenin ne olduğunu bilmiyordu “herkes aslında hiç kimseyken ”

Sonra yine başladı o sesler…

Seslerle konuşmayı ilk öğrendiğimde on altı yaşındaydım

Herkes on altı yaşındaydı

Ayfer! (bu onun gerçek ismi değil)

diye yankılanıyordu beynimdeki tıkanmış mazgallar

Mole küllerim benimle konuşmuyordu

Ayfer en çok merdivene benziyordu

Gölgesiyle beraber siktir olup gittiğinde

Şimdi aşkı ev işlerinde kullanıyor.

Yine bir gün ansızın büyüdüm hiç gereği yokken

Büyüdükçe, suçlarım derinleşiyordu

U-yuş-tu-rul-ma-ya itiraz ettiğim için

Üstelik bunu heceleyerek ve üstüne basa basa söyledim

Kendimi öldürüp olay yerinden uzaklaştım

Şair olup kardeşimi yanıma aldıracaktım.

Kader izin vermedi, özür dilerim kardeşim.

Ellerim cebimde aç perişan eve dönerdim

Sevgili eşim yalnızlık, öyle bir sofra hazırlardı ki

Bir tek kuş sütü eksik olurdu.

Vicdan tamir edilebilir bir şeydi o günlerde

Devlet gevşemiş vicdanını tornavidayla sıkıyordu

Gözümdeki perdeyi çektiğim bir sabah evimden kibarca alındım

Uzun süre içerde kaldım, kendimle adım çıkmıştı

İçerdeyken bir sürü hitaplarım yayınlandı sosyal medyada

Karekök olarak dışarı çıktım, küçülmüştüm

Babam karikatürümün elinden tutup

Beni adam etmeye götürdü, başaramadı.

Babama Kom piç yüz’ün sözünü hatırlattım

“Erdemli birey erdemli toplum ”

Ardından şunu da ekledim;

“Tarih eşcinseldir”

Babam bunu küfür sayıp evlatlıktan reddetti.

Başbakanlar şiirden ve karikatürden uzak durmalı

Tiyatronun peşini bırakıp

Romanı özelleştirsinler.

Bir de Küçük İskender’in bileklerindeki

jilet izlerinden yaptığı

Islak tren raylarını araştırsınlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder