17 Kasım 2014 Pazartesi

f..n..


Nerede canlı buldumsa,
orada itaat hakkında konuşulduğunu da duydum.
Her canlı aynı zamanda bir itaat edendir.

Ve şuydu ikinci duyduğum;
kendi kendine itaat etmeyene, emredilir!
Böyledir canlıların doğası...

Dinleyin şu sözümü ey en bilgeler !

Nerede bir canlı gördüysem orada güç istemini gördüm;
ve hizmet edenin isteminde bile,
efendi olma istemini gördüm.

(Nietzsche)

5 Kasım 2014 Çarşamba

/ Erdemli ölmeyeceğim...Tanrım kendimden nefret ediyorum..




Adım Markiz. Kendime artık farklı isimler de bulsam bu isimle çağrılmayı seviyorum.Manavda: 'Efendim Markiz kaç kilo domates alırsınız? Madam Markiz elmalarımız taze...Markizciim elceğizleriniz ne kadar da küçük veriniz öpeyim onları...' denilmesinden hoşlanıyorum. Bu sebeple markiz.

Eved. Adım markiz. Yaptıklarımın tekinin bile anlamlı olduğunu iddia etmiyorum. Gayet yerinde bir davranış.. Bu sebeple aynı anda, tek bedende,ruhta hem solcu hem komünist hem anarşist hem nihilist hem aseksüel hem biseksüel hem normal hem de mutlu ve mutsuz biriydim.

Doğduğunuz kent sizi anlatır,orası Mardin ve ben Mardin'in m'sinde saklanmayı seviyorum... Gizemli ol ve gülücük saç. Ama saklambaç bana diyor ki; sıradan bir hayat kur, mutlu et, mutluluğun orada gizli. Anneni sev, babana saygı duy. Tutunmaya çalış. 'Hayat' çok az insana zevkli gelir. Günlük eğlenceler bul. Rock dinle. Tanrı'ya inan. Adalete inan, özellikle bir budala ol..' Denileni yapmıyorum. Başkaldırıyorum, basitçe...Çay suyunun bardağa doluşunu getirin gözlerinizin önüne,seyredin. O anı yakalayın göz kapaklarınızın içinde. İşte , ben böyle başkaldırıyorum.'Başkaldıran biri mutlu olabilir mi?' Yanıtı merak etmiyorum çünkü yanıtı yaşamayı tercih ediyorum.

Bir şarkıyı binlerce kez dinleyebilirim çünkü o şarkı benim…Bir filmi defalarca izleyebilirim sıkılmadan çünkü o film benim…Ömrüm boyunca aynı adamla öpüşebilirim çünkü o adam benim…Bir kadının peşinden cehennemin dibine kadar inebilirim,yükselebilirim çünkü o kadın benim…Tanrıyla sonsuza dek sevişebilirim çünkü Tanrı benim…Her şeyi seviyorum çünkü hepsi benim…Başımın hizasında eksenini hiç bozmadan dönüyor...Her şeyden nefret ediyorum çünkü hepsi benim…

Uyuşturucu bağımlıları, alkolikler, fahişeler, travestiler, dışlanmışlar, indirgenmişler, düşenler, kaybedenler, tutunamayanlar...İlgimi çekiyor. Ben kimim? Onlardan biri miyim? Erdemli ölmeyeceğim...Tanrım kendimden nefret ediyorum...'Her şey' diyemediğim gibi artık kendime 'hiç' de diyemiyorum...

Ortalığı karıştırıyorum. elbette düzene tapan huzurlu ortamlarda yetişmedim.. Ama sebep bu değil. Elimi kirliliğe bulamak ve derimde bir kan lekesiyle yaşamak hoşuma gidiyordu...Her şey öyle bir hızla yok oluyordu ki...Tanrı bana ders verdi. Durdum. Bir gün doğru şeyler için mahvedeceğim...Mucize beklemiyorum...

-Kadın,diğer kadın ve yatakta unutulan adam aşkına yahudi kanı içer misiniz?..-

Varlığımın karşımdaki kişinin gördüğü bir halüsinasyon olmasını isterim. İhtiyacı vardır...Görür, tutku duyar, sahip olmak için dünyayı sallar ama ulaşamaz...Tüm bunlar ışığa gitmesi gereken yerde gölgeye kaydı..Ben de kollarımı açtım,kazandığım her şeyi kaybetmek için...

Hepsi bir hataydı, gözümün önündeki her şey... Kendim için iyi olan hatayı bulmaya çalıştım..
Varlığımın içime düşen bir kuşku olmaya başlamasını durduramadıkça üstüme çullandım. Kendi değerimi bildiğim için kendimi ezdim.
Kusursuzluğun imkansızlığı ve çaresizliğimin farkına vardıkça kanatlarımı açtım, uçtum..Daha derine, rüyaların bile engellendiği bir bilinç deliğine... Orada duracağım, yalnız, arkadaş istemiyorum. .. 

4 Kasım 2014 Salı

rastgele




zulasında gül taşıyanlar
erketede güvercin sesi
akşamın maviliğine miras gülüş
rastgele

zulasında çakıltaşı biriktirenler
postadaki kartpostal
geç kalmış kuşluk vakti
rastgele

zulasında öfke büyütenler
kırdaki arı, denizdeki martı
yağmur bakışlı kırlangıç
rastgele

zulasında yalnızlığa sarılanlar
uzaktaki yaralı şair
penceredeki yağmur sesi
rastgele.

eh..

şizofren heceler

göğsümde en güzel yaraydın sen ve seni anmak "söylenmemiş türkümdün sen/unutmam seni" kadar güzel demişim; geçmiş, ama ne kadar yıl geçse üzerinden, geniş zaman kipinde hikaye edeceğim aşkın bıraktığı ize bakıp.. bunu biri için söyleyebilmek zordur; birinin bunu sana söyletebilmesi için, onun içine işlemesi gerek..

bakıyorum, sende de aynı iz.. sen de ben gibi, göğsünde çok derine dokudun demek bir aşkı, ağır yaşadın demek; ve senin yaran daha çok taze.. ve ama yara yaradır; kırkını doldurmuş bir yarayla, henüz taze bir yaranın o en tatlı acısı aynıdır..

demek ben gibi sen de, henüz gidilmiş bir aşkın ardından ilk günlerin sarsıntısında;
bugün hiçbir şey söylemiyor kalbim, hiçbir suda aksi yok, hiçbir esvap uymuyor üzerine.. hiçbir sofrada bir tas çorbanın buğusu tütmüyor, hiçbir kitap hiçbir şey anlatmıyor, hiçbir şarkı kalbimden bahsetmiyor; bugün bir şey söylemiyor kalbim bana..
kıpırtısız bir kuyu suyu gibi serin ve yosunlu.. börtü böceği de var, gece ay ışığı da düşüyor bağrına, ama hiçbir şey söylemiyor yine de.. bugün sefere yahut sürgüne gitmek ve o gittiğim yerde adım sanım kalmayacak kadar gözlerimin rengi bile unutulsun unutulmak istiyorum diyordun?!.

bir denizin derinliği, ona akan sığ derelere bakıp ölçülmez, herkes görmez bilmez bir denizin derinliğini.. bir deniz bazen kendi derinliğini de bilmez.. ben gördüm hamdolsun; ben denizi gördüm, derinliğini bildim, hamdolsun!. eğer varsa, sana ve yaşadığın şu aşka dair bir isabet; bundandır..

kimselerin bilmediği, görmediği, fark edemediği gürül gürül yer altı nehirleri vardır; habersizdir insanlar.. yeryüzüne çıkamadıklarında bilinmeyene akar dururlar; kaybolmuş, sahipsiz gibi.. bastırılıp kendi içinde tutulmuş, önüne set çekilmiş, tek bir çıkış olsun bırakılmamış insan da böyle, aşk da böyle; yeraltı nehirleri gibi..
işte, senin de içinde, bakanın anlamadığı, kendi içinde, derinlerde kıyılarına çarpa çarpa akan bir nehir, alabildiğine yüksekten içine düşen yakıcı bir çağlayan var ve bunu kimsecikler bilmiyor; ne güzel!.

sen de bir nehirsin, akıyorsun!. bunu ben biliyorum artık burda ve bunun bir anlamı var; bunun büyük bir anlamı var, mektuplarının soğumayacak bir sıcaklığı var.. lakin, düşüp dizlerini aynı yerlerden kanatanlar, aşktan canı yananlar senin yangının hikayesi sana, benim hikayem bana diyesi değil; birbirlerine serinliktir..

madem söylenmemiş türkülerimiz var ve bitmez, sözün bugünlük bu kadarını duy benden!.
çayın yanına bi sigara olsun bu!.

ikincisinde başka sözler döklür belki bardağa.. 

3 Kasım 2014 Pazartesi

günaydın salı

“Abarttığımı düşünüyor. Büyüttüğümü.. Ne yapsam bilemiyorum, soluğum kesiliyor öyle zamanlarda..
Oysa bir bilse gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür geçirebileceğimi..
Bilse sesini her duyduğumda içimden durmaksızın bilmediğim, unutulmuş dillerde şarkılar söylediğimi..
Bilse adının geçtiği her yeri ve her şeyi durup durup, incitmemek için parmaklarımın ucuyla sevdiğimi..
Bir bilse özlemek kere özlemenin imkansız dayanılmazlığıyla hiçbir yere sığamayıp, kocaman gözlerine gıyabında öpücükler gönderdiğimi..
Ah bir bilse onu nasıl sevdiğimi hangi kelimelerle söyleyeceğimi bilemeyip kekelediğim zamanlarda, kelimelerimin arasındaki boşluğu gözyaşlarımla süslediğimi..
Bir bilse ona ait, ona dair, onunla ilgili ne varsa kelimelere dökülmüş, hepsini yüreğimin belleğinde sonsuza dek tutmak istediğimi..
Bir bilse onun benim için ne demek olduğunu ve onu göremiyor olmamın varlığının büyüsünü hiç ama hiç bozamayacağını..
Bir bilse en onun ufak can sıkıntısının bile beni tırnaklarıma kadar ağrıttığını..
Bilse bütün bunları..
Bilse.. Sever mi o da beni?”

Ali Lidar