1 Nisan 2014 Salı

eskici geldi...



Hayata savurduğum sloganlardan biri, “bir varmış bir yokmuş”… 

Ellerimi aralayıp, gökyüzüne uçurduğum onlarca balon gibi, sonsuzlukta uçuşuyor yaşanmış masallar.. 
Her bir renk ayrı bir yanda ve gökyüzü “mavi” tonundan çok uzakta… 
Çoğu kez , “varmış” gibi yaşadığımız masallarımızı süslüyoruz, derin kuyulara açılan cümlelerimizle … 
bir süre sonra, kuyuda kendi sesimiz yankılandığında anlıyoruz ki; var olan bir tek kendimiz...ve gözlerimiz ne bir sesi ne de bir eli hissetmemeye başladığında ve anlamsızlaştığında her güzel söz birdenbire, gerçek duvar gibi durduğunda önümüzde ve çarptığımızda karanlığın şiddetiyle..işte o an..” yokmuş” aslında diyerek yıkılıyoruz dizlerimizin üzerine.. 



Balonlar gökyüzünde tek tek patladığı anda, yere düşen balon parçacıkları ,inandıklarının kalanları oluyor aslında..aşk farklı bir gezegenden seyrederken yaşıyorum işte diyenleri ne hissediyor acaba, bu varsayımlarda.. 



Tamamlanan cümlelerin , anlatamadığı hislerin parçalanmış hali gibi duruyor, yeryüzünün çekimine yenik düşmüş, balon parçacıkları. 



Yok.. 



Bu bir iç konuşma.. 



Karmaşık cümleler bunlar.. 



yine hüzün sarar gibi etrafı.. 



Oysa hüzün de aşk gibi bambaşka bir gezegende yaşıyor küçük prensle.. 



Dünyaya ya kalansa sadece “bir varmış bir yokmuş” gibi yaşanan balon masallar.. 



Konu konuyu açar gibi akıyor ard arda düşünceler..”yalan” denilen şeyin çok masum kaldığı nice kalp kırıklıklarıyla yaşanıyor masallar..”seviyorum” demenin yükünü koşullara bağlayarak yaşıyor aşıklar..”aşk” hangi cümlede yitip gidiyor farkına bile varmadan.. 



Diğer yanda, 



Neşe , bütün bu karmaşanın içinde gizli bir ümit olarak duruyor dudakların kenarında, hafif burkularak… 



Sevme diyor inanmıyorsan.. 



Sevme yıkılmaya bu kadar hazırsan.. 



Neydi sevmek? 



Emek di… 



Emek neydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder