aşk, haller, aşk halleri
“Kim meseleyi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.” Mevlana
..
Oysa bir kalbe dair şu garip ve eşsiz tatlar bırakan hâller, çoktan ve hiç uğramadan geçip gitmiş işte önümüzden. Geçip gitmiş de haberimiz bile olmamış hiç, yalnızca derinde bir yerlerden, sızı olup belirli belirsiz seslenip teleğinin bir telini ok edip delip geçen bir ince çığlık kalmış, ara ara duyduğu ve bir anlam veremediği..ona da “aşk” deyip geçmiş, o eşsiz mahiyetini, kimyasını, simyasını hiç bilmeden.
Bir kalbi, bütün varlığından soyundurup, çıplak, çırılçıplak hâle getiren de oymuş işte; “aşk”!. İşte, aşk rahmet olup yağarken vakt-i zamanında, âlem-i ervahta, ruhların üzerine tek damla düşürememiş kendine nezir; boynunu uzatıp...
İşte o nasipsizlikmiş bugün, aşka dair şu mahrum çağıldayışlarının ve şu mahkûm çırpınışlarının nedeni. Zaman çoktan geçmiş olmalı ki böylece şu “istemeyi” de, “istememeyi” de, “istemeyi terk ettirmeyi” de, şu; “kalbi, yaşarken öldürme” kıstağına getirip öylece yüzüstü bırakmış ihtimâl!.
Şu aşk hâlleri?! Vakt-i zamanında, gelmeden gideli ne çok olmuş bizden?! Ve bugün göğsümüz ne kadar da çorak?!
(bak, şu neler olduğunu diyemeyişlere Lili! Demek isterken, garip ve kendinin bile anlaşılmaz bulduğu bir dille şöyle konuşuşuna nezirin?!
Sen anlarsın ama şu kalbinin dilinin aczini lili. Olan bitenin şunca garipliğine şu hayretini! Sen, bakar ve anlarsın! Lili, sen; kalbimi bilenim! Tek tesellim, şu hâl-i perişanına, miskinliğine, zavallılığına bakmayıp anlıyor oluşun. Bakmayıp tükenmişliğine, engin ve bilge yüreğinle onu kapında tutuşun!
Ve ne güzel bir teselli bu, sen ne güzel bir tesellisin lili!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder