21 Şubat 2014 Cuma

e...den


(hayatın sunduğu nice güzellikten yana gönlünden geçenleri saysan bir elin, dördü eksik parmakları kadardı..onun bütün iltifatı yalnızca, şehrin o güzelim geceleri, yalnızlar için o anlamlı ıssızlığı, o eşsiz yalnızlığı ve yalnızca bunları teneffüs edebilmek için hayatının ona tanıyacağı üç nefeslik zamanınaydı..bunu onunla paylaşmaya razı, bir kalbe olmalıydı!. 

Elbet bu büyük arzunun gereği düşünülüp, hakkında olumlu karar verilememişti, şu tasdik makamlarınca..verilmeyecekti de hiç!. 

Şehir ve hayat, kendileri için bu tek referanssız adamın şu başıboş hallerine bakıp yersiz bulmuştu, onlarsız hiç yapamayacağını bildikleri hâlde, şu üç sevgilisi “gece, ıssızlık ve yalnızlık”la buluşma talebini reddetmiş ve esirgemişti işte ve onlarla birlikte geçireceği o üç solukluk eşsiz zamanı..menetmişlerdi, gün kaybolduğunda ufukta, şu kara sevdalısı olduklarına kavuşmalara..bir kaçaktı o artık ve başka bir yol bırakmamışlardı.. 

Başıboş alışverişlere de uğratılmadan da mümkün kılınmayan bir mecburî, tek ve çıkışsız bir istikamete yönlendirilecek olan şehir ve geceleri, şu yalnızlık kaçıcılarına değil, yalnızca neon spotları altında yaldızlı, güllük gülistanlık değil, aksine günlük ve güdük yaşamı şiddetle isteyenine, dileyenine terk etmeliydi, onun içinden, gecelerinin, ıssız sahillerinin, o derin sessizliğinin dışında tek şey talep etmeden.. 

Şehrin renkli bulvarları, cıvıl cıvıl meydanları modernizmi birinci dereceden hak eden tüm alıcılarına, ilk el meraklılarına devredilmeliydi..çün, giriş-çıkışa hiç yasaklı olmayan, bizzat 
modernizm eliyle patlayana kadar emzirilen, özetle ve özenle desteklenen, seçkinler için /sürekli yürüyen-yürütülen-yükselten merdiven/leriyle hiç zahmetsiz, diledikleri yere, diledikleri gibi taşınmak yalnızca /kişisine özel/ bir şeydi..tepelere çıktıkça ezicilikleri daha artacak olan, yükseltici özel asansörlerle yükseltilen özel müteşebbislerinindi şehir..onlar için şehrin bu yüzü zaten gölgeli tarafında değil, aksine ışığı tam cepheden alan yüzdeydi.. 
şehrin cicilerini şu muhteşem teşhiri, aklı baştan alan bir nevi sihirdi 

Artık tüm zamanlar moderndi..gemden eğerden azâde özgür ruhlar bile artık evcil, en başına buyruk dağ/lı/lar bile artık sosyaldi. 

Esirdiler şehre. Çöplükleri bile zapt edilmiş bir şehrin, en ünlü meydanına çıkan şanzelizesinde bir gece gizlice gezinirken, pahalı mekânların yankesici camekanlarına çarptırmışlardı tüm /gündüz transit geçiş belgeleri/ni. 

Varlığı yadsınamaz ve fakat modern zamanlarda gerekliliğine dair varlık şartlarını hâvî senedi ta baştan kaybolmuş bir savaşın muhtemel veriliş nedenlerinin protesto çekimi kayda değer bir ihtarnamesi olamazdı..çoktan kaybedilmiş bir yaşama savaşının bir kez daha kaybedilmesinin sözünü etmek gülünç olacaktı..çoktan kaybolmuş bir savaştı çün..bu yüzden bir gâlibi hiç olmayacaktı. 

(bir /önemli adam/ /hep önemli adam(!)/dı. Her önemli adam(!), çağlar boyu zaten /yaşamayı herkesten çok ve üstelik birinci dereceden ve üstelik tek koşulsuz/ hak eden, tek ve en önemli adam(!)/dı. Aristokrat tarz yaşamın hiç mi hiç bayılmadığı şey, çoktan kopmuş, bir kopyası da olmayan, hatırlanmayacak kadar da eskilerde kalmış, şu /imâsız ve imlâsız gerçek çekim yiğitlik klipleri, mertlik hikâyeleri/ydi. 

Dostluğu hiç aranmaz, aransa bulunmazdı zaten bir aristokratın..havuz başı defileleri sırasında kahvesini yudumlarken şezlongunun bir kenarına kazara konacak serçeleri görmekten son derece keyifsizlenirdi. Bir aristokratın, kendisi gibi keyif zamanları da “aslâ dokunulmaz!” olandı. Nefret ederdi ortaşekerin az üstü, tatlıya çalan kahvesinin kulpuna iştahla abanma seansları sırasında, o bol köpüklü keyfine ilişilmesinden. En asabi zamanları olurdu böyle anları. 

Elbet kırk yıl hatırı kalacak bir fincan acı kahve /insansaatlerini/, sohbetleri güzelleştiren bir şeydi..bir aristokratın kahve seviyor olması hiç de mühim bir şey değildi. Bu durumda mühim olan yalnızca kahveydi?.) 

1 yorum:

  1. devam:
    Bir kez daha baktı sözlerine..

    “Artık tüm zamanlar moderndi. Gemden eğerden azâde özgür ruhlar bile artık evcil, en başına buyruk dağ/lı/lar bile artık sosyaldi..esirdiler şehre..çöplükleri bile zaptedilmiş metropolün en ünlü meydanına çıkan şanzelizesinde bir gece geçerken gizlice, pahalı mekânlarının yankesici camekanlarına çarptırmışlardı tüm /gündüz transit geçiş belgeleri/ni”

    Derken, tüm bunları biliyor, anlıyor, direnmeden kabulleniyor oluşun hüzünlü mutluluğunun varlığına şahit oluyordu. Bir kez daha düşündü; “hayata, dünyaya şehre hiç katışıksız yabanî adam, demek bu yüzden şehrin uçurumu sayılacak en uç, en yüksek yerine kondurmuştu kartal yuvası kulübesini, berduşluk atelyesini. Zaten modernizme /uyumkaabiliyet/ şifreleri kodlarından doğuştan silinmişlerin, metropolde modern hayatın gösterdiği şu yüzüne alışmak, pürüzsüz, mermer bir duvara yağlı ellerle tutunmaya çalışmak gibi, beyhude bir çabadan başka bir şey de değildi..”

    (Şunlar, cürmünden büyük zor kelimelerdi. Kendi içineydi kanamaları. Dışavurumunda, erişip yakışına tahammül için insanî hadleri aşmak gerekti. Kalem, cüretin de, hadlerin de aşılıp gidilebilecek en son noktasının da ötesinde, gökyüzündeki pervâsızlık burcuna asmaya uğraşmıştı kalbini, cahil cesaretince)

    Böyle düşününce bir kenara itti düşünceyi..aydınlandı etraf, ışıklandı içi ve “hayatın üstüne üstüne gelen şu heyula gölgelerinden sıyrılabilmenin tek yolu sevdiğine sarılmaktır!

    Lili, Kaf dağı ötesi, karla kaplı o efsane şehirde erişilemeyecek hayâlim!” dedi ve bir kez daha mutlandı, içindeki o gizil, eşsiz güzellikte özlemle.

    Gülümsüyordu.

    YanıtlaSil